TANRI-ATA
İnsanların hayatını derinden etkileyen tarihi, toplumsal ve doğal olayların anlatıldığı tür olan destanların
kahramanları sıradan kişilerden farklı olup, olağanüstü özelliklere sahip “Tanrı-Ata” pozisyonundaki kişilerdir. Başrol oynadığı olaylar vesilesiyle destanların atardamarı olarak nitelendirebileceğimiz bu kişiler tanrısal niteliklerle donatılmışlardır. Destan kahramanları yarı Tanrı, üçte iki Tanrı pozisyonlarında olabilecekleri gibi Tanrı veya Tanrıça’nın oğlu veya akrabaları pozisyonlarında da karşımıza çıkabilirler.
[1] Bu kahramanların Tanrılarla olan yakın ilişkilerinden ötürü, onlara –destan örneklerinde görebileceğimiz- çok sayıda olağanüstü özellik bahşedilmiştir.
Hem giriş paragrafımda bahsettiğim savımı güçlendirme hem de sözlerimi daha somut bir zemine oturtma adına “Tanrı-Ata” ünvanına sahip olan destan kahramanlarının -onları sıradan insanlardan ayıracak- olağanüstü özelliklerinden bazı örnekler vermek istiyorum: Kahraman Tanrı katından gönderilir ve ilahi güçler tarafından korunur; kahramanın çocukluğu olağanüstü ve çok hızlı geçer; kahraman, kahramanlığının doğuştan geldiğini kanıtlamak için sıradan insanların üstesinden gelemediği bir varlıkla veya bir olayla karşı karşıya gelir ve galip gelir, kahraman karşımıza ilk ata, ilk insan, yarı Tanrı vb. şekillerde çıkabilir. Kahramanın savaştıkları varlıklar sadece olağanüstü varlıklar, dev yaratıklar, boğalar veya ejderler değil, ülkeyi kötü yöneten liderler, onursuz akraba bireyleri yahut da sihir, entrika ve hile de olabilir.
Destanlarda yer alan Tanrı-kahraman arasındaki ilişkiye dair bu yüzeysel bilgilerden sonra şimdi Mezopotamya kaynaklı, tarihin en eski yazılı destanı kabul edilen Gılgamış Destanı üzerine yoğunlaşarak, Tanrı-kahraman arasındaki bu özel bağı, destan kahramanlarına sağlanan özel silahlar açısından yorumlamak istiyorum. Uruk şehrinin kralı olan Gılgamış, sıradan insanların sahip olamadığı bilgelik, gizlilikleri görebilme yeteneği, zorlu mücadeleler karşısındaki dayanma gücü vb. özel yeteneklerle donatılmıştır. Sözlerimin etkileyiciliğini artırmak adına metinden çeşitli alıntılar vermek istiyorum.
“Dünyada her şeyi bilen adamın adını ünlendireyim:
Onun görmediği hiçbir şey yoktur.
Dünyanın bütün bilgeliklerini bilip,
Torunlarına bırakan bir adamdır.
Gizleri görüp bunların perdesini yırtan bir adamdır.
Tufandan önce olanın haberini getirdi.
Uzun yoldan gelip yorgun düştü; ama gücünü yitirmedi.”
[2]
On iki tabletten oluşan Gılgamış Destanı’nın birinci tabletinden alıntıladığım bu üstteki dizelerin rehberliğinde bir kere daha görüyoruz ki destanların atardamarı olan kahramanlar sıradan insanlardan çok uzak bir yerde durmaktalar.
“Ulu Tanrı Gılgamış’ı en yetkin hale soktu.
Bütün Tanrılar, ona en iyi erdemleri vermek için birbirleriyle yarış ettiler.
Güneş Tanrısı ona, erdemin en yükseğini,
Yeraltındaki Tatlı Su Okyanusunun Tanrısı Ea, bilgeliği bağışladı.
Büyük tanrılar Gılgamış’ı şu ölçüde yarattılar:
Boyunun uzunluğu on bir endaze, göğsünün genişliği dokuz karış,
Adımlarının genişliği …… idi. Sakalı yanaklarından aşağı uzamıştı.
Güzel bıyıkları vardı.
Başındaki saçlar gürdü.
Bedeni her bakımdan ölçülüydü.
Onda üçte iki Tanrılık, üçte bir insanlık vardı.
Gövdesi pek iriydi.”[3]
Yine birinci tabletten alıntıladığım bu dizeler, yazımın bu kısmına kadar olan bölümünü özetler ve destekler niteliktedir. Ulu Tanrı’dan Güneş Tanrısına, Yer altı Tanrısından Su Okyanusu Tanrısına dek bütün büyük Tanrılar Gılgamış’a en iyi özellikleri, erdemleri bahşetmek için yarışır vaziyettedirler. Ona ancak kendilerinin sahip olabileceği her bakımdan mükemmeliyet, kusursuzluk ve ölçülülüğü vermişlerdir. Bu yüzden de Gılgamış sıradan bir insanoğlu özelliklerinden uzaklaşıp çeşitli tanrısal özellikler kazanmış ve Tanrı-Ata pozisyonunu kazanmıştır. Gılgamış’ın sıradan insanlardan uzak, üçte iki Tanrı durumunda olduğunu destanın onuncu tabletinde geçen akrep adam ve karısı arasındaki konuşmadan anlamak mümkündür:
“Akrep Adam karısına seslendi:
“Buraya, bize gelenin vücudu tanrı etinden midir?”
Akrep Adam’ın karısı ona yanıt verdi:
“Onda üçte iki Tanrılık, üçte bir insanlık vardır!”[4]
Destana adını vermesinden de bildiğimiz üzere Gılgamış Destan’ının başkahramanı Uruk kralı Gılgamış’tır ancak destanda yer alan bir kahraman daha vardır ki ona da bazı tanrısal, olağanüstü özellikler bahşedilmiştir. Bahsettiğim kahraman Enkidu da Gılgamış’la kıyaslanmış, ona benzetilmiş ve hatta bazı yönleri Gılgamış’tan daha üstün bulunmuştur. O halde Enkidu karakterini de sıradanlıktan uzak, özel güç ve silahlara sahip destan kahramanları arasında değerlendirmek mümkündür. Destanın ikinci tabletinde yer alan dizeler de bu savımı destekler niteliktedir:
Güneş Tanrısı ona erdemlerin en yükseğini
“O, aşağı yukarı Gılgamış’a benzer. Bedence daha ufaktır;
Ama kemikleri onunkinden daha güçlüdür.
(Bir satır eksik)
Ülkede en güçlü odur. Güçlüdür. O, kalabalığın sütünü emmiştir.”
(Bir satır eksik)
Zayıf yavrucuklar gibi ondan korkmalarına karşın, adamlar rahatladılar,
“O yiğide karşı, gösterişi yaman bir yiğit alandadır.
Gılgamış’a karşı Tanrıya benzer, onun (33) bir eşi alandadır!”
[5]
Tanrı-Ata pozisyonundaki kahramanlar fiziksel olarak çevrelerindeki insanlara göre çok üstün durumdadırlar. Bu özellik de “destan kahramanlara sağlanan özel silahlar” başlığı altında kendine yer bulabilir. Sözlerimin havada kalmaması için söylediklerimi verdiğim örneklerle somutlaştırmaya gideceğim. Gılgamış, sıradan insanlara oranla o kadar güçlüdür ki ayı, sırtlan, aslan, kaplan, pars, yağmurça, dağ keçisi vb. hayvanları tek başına öldürüp, bunların etlerini yiyip, derilerini giyebilen bir kahramandır. Aynı zamanda destanın onuncu tabletinde anlatıldığı üzere Katran Ormanının bekçisini vurup orada oturan canavar ejder Humbaba’yı öldüren, dağ geçidindeki aslanları yere seren, gökyüzünden inen boğayı alt eden Gılgamış’tan başkası değildir.
Destanın ikinci tabletinde yer aldığı üzere destan kahramanı Gılgamış, büyük kılıçları, yayı, sadağı, (savaşlarda kullanılan okların kabına-kınına verilen ad) baltaları vb. daha birçok gereci aynı anda yanına alıp, hiç zorlanmadan uzun süre taşıyabilmekte ve bu gereçleri ustalıkla kullanabilmektedir. Yine destanın ikinci tabletinde anlatıldığı üzere Gılgamış ve Enkidu’nun ormanda yaşayan canavar “Ejder Humbaba”yı öldürmek için silahçı ustalarına yaptırdıkları ve yanında taşıdıkları silahların ağırlığı çok dikkat çekici bir özelliğe sahiptir. Canavarı öldürmeye giden Gılgamış ve Enkidu; her biri 300’er okkalık silah taşımaktaydılar. 1 okka, yaklaşık olarak 1282 gramdır. Küçük bir hesapla bu kahramanlardan her birinin yaklaşık olarak 380 kiloluk silahı çok uzun bir süre taşıdığını görürüz ki sıradan bir insanın bu kiloyu bu kadar uzun bir süre taşıması imkansızdır. Ayrıca kahramanların silahları da sıradan malzemeden yapılmaz, dönemin en değerli ve dayanıklı malzemeleri kullanılarak bu silahlar oluşturulmuştur.
“Şimdi dostum, silahçı ustasına gitmek istiyorum.
Silahlar gözümüzün önünde dövülsün.”
El ele verip silahçı ustasına gittiler.
Ustalar oturup birbirleriyle danıştılar.
Büyük baltalar dövdüler. Üç okkalık nacaklar dövdüler.
Yalımı iki okkalık büyük kılıçlar dövdüler.
Kabzaların başı on beş okkalık,
Kılıçların kını on beşer okkalık; altından.
Gılgamış ve Engidu, her biri 300 okkalık silahlar taşıdılar.”
[6]
İkinci tabletin ortalarında yer alan bu alıntı dizeler de sanırım yukarıda bahsettiğim destan kahramanlarına tanınan bu özel güçlerin somut bir örneği niteliğindedir. Yine dördüncü tablette yer alan birkaç dize de bu kahramanların (Gılgamış ve Enkidu) sıradan insanlara oranla aşırı güçlü ve dayanıklı olduğunu gözler önüne sermektedir:
“İki kez yirmi saatten sonra hafif bir yemek yediler.
İki kez otuz saatten sonra kendi kendilerini akşam dinlenmesine çektiler.
İki kez elli saati bütün bir günde yürüdüler.
Bir ay üç günlük yolu üç günde kestirdiler.”
[7]
Gılgamış ve Tanrılar (Göksel Şamaş, Utnapiştim, Yer Tanrıçası Ereşkigal, Etena, Şumukan, Anu, Enlil, Anu, Ea vd.) arasındaki özel bağ o kadar güçlüdür ki sıradan insanların asla aynı ortamda bulunamayacağı veya göremeyeceği Tanrıçalardan birisi olan İştar, Gılgamış’a aşık olur, onun güzelliği karşısında hareketsiz kalıp, ne yapacağını bilemez hale gelir. Bu örnek de Gılgamış’ın Tanrıçaların katında bile ne kadar önemli bir pozisyonda olduğunu gözler önüne sermektedir. Gılgamış’ın bir Tanrıça’nın (İştar) aşkına karşılık vermediğini ve onu reddettiğini de düşünürsek Gılgamış’ın ne kadar özel bir kişilik olduğunu anlayabiliriz.
“Gılgamış’ın güzelliği İştar’ın güzel gözlerini kamaştırdı:
Gel Gılgamış! Benim güveyim ol!
Bana meyveni armağan et, (57)
Armağan etsene!
Sen benim kocam ol, ben senin karın olayım!
Sana altından ve lacivert taşından yapılmış koşu arabaları koşturayım!
Tekerlekleri altın, boynuzları (58) ayna gibi parlayan madenden olsun!
Buna ruhlar, dev gibi katırlar koşulsun!
Sen evimize girince seni katran kokuları (59) karşılasın!
Büyük rahipler ve soylular ayaklarını öpsünler!
Krallar, büyükler ve beyler ayaklarının altına diz çöksünler!
Dağların ve ülkelerin ürünlerini sana vergi olarak getirsinler!”
[8]
Destanın altıncı tabletinden alıntıladığım bu dizelerden de anlaşılacağı üzere Gılgamış’ın Tanrı ve Tanrıçalarla olan muhabbetti son derece içli dışlıdır. Sıradan insanların, hışmından korktukları Tanrılarla konuşur, onlarla ilişkilerini güzel tutmak adına onlara çeşitli hediyeler gönderir. Kendisini yaratan, ona insanlığın kralı rolünü biçen Tanrılar ise onun adeta yeryüzündeki koruyucuları pozisyonundadırlar. Tanrıların destan kahramanlarının koruyucu ve yardımcısı olma durumuna Gılgamış Destanı’ndan örnek verecek olursak; Gılgamış ve Enkidu’nun Ejder Humbaba ile olan mücadelelerinde Gılgamış’ın Tanrı Göksel Şamaş’tan yardım istemesi üzerine Şamaş’ın Ejder Humbaba üzerine fırtınalar, kasırgalar göndermesi ve onu zor duruma sokması bu durumun güzel bir örneği olarak karşımıza çıkar.
Bir önceki paragrafımda bahsettiğim destan kahramanlarının Tanrılara hediye sunması konusunu biraz daha derinleştirmek istiyorum. Gılgamış’ın önemli mücadeleler sonucunda kazandığı değerli ve anlamlı çeşitli öğeleri Tanrılarına armağan ettiğini görüyoruz ve bu armağanların karşılığı da Tanrılar tarafından boş geçilmiyor ve Tanrılar bu armağanların karşılığı olarak Gılgamış’a zor durumlarda yardım edip onu kötü ruhlardan, canavarlardan vb. kötülüklerden koruyorlar. Tanrılara sunduğu bu armağanların karşılığı olarak onların koruyuculuğunu kazanan Gılgamış da onu sıradan insanlardan ayıracak özel bir güç daha elde etmiş oluyor. Destanın altıncı tabletinde geçtiği üzere Gılgamış’ın öldürdüğü gökyüzünden inen güçlü boğanın boynuzlarını Tanrısı Lugalbanda’ya armağan etmesi veyahut yine destanın dokuzuncu tabletinde karşılaştığımız Gılgamış’ın öldürdüğü iki aslanın yeşim taşından yaptığı her iki yontuyu da gece kendisini aslanların tehlikesinden koruması için Ay Tanrısına sunması yukarıdaki sözlerimi destekler niteliktedir.
Önceki paragraflarda çeşitli alıntı ve örneklerle desteklediğim üzere destan kahramanları ve Tanrılar arasında çok özel bir bağ vardır, destan kahramanları sıradan insanlardan uzak, tanrısal nitelikleri olan Tanrı-Ata pozisyonunda olan kişilerdir. Bu pozisyonları gereğince de destan kahramanlarına çok sayıda olağanüstü özel silahlar ve güçler sağlanmıştır ki bu özel silahlarla donatılan Tanrı-Ata’lar destanların yönünü belirleyen bir atardamar haline gelmişlerdir.
DİPNOTLAR:
[1] Behçet Necatigil, 100 Soruda Mitologya (İstanbul: Simurg Kitabevi, 1978), 7.
[2] “Doğu Anadolu’nun Türklüğü,” Angelfire, erişim Ekim 19, 2012,
http://www.angelfire.com/tn3/tahir/trk29ua.html.
[3] “Doğu Anadolu’nun Türklüğü,” agy. (agy: adı geçen yer)
[4] “Gılgamış Destanı,” Yeniden Ergenekon, erişim Ekim 19, 2012,
http://www.yenidenergenekon.com/gilgamis-destani-10tablet/.
[5] “Gılgamış Destanı,” Yeniden Ergenekon, erişim Ekim 19, 2012,
http://www.yenidenergenekon.com/gilgamis-destani-2tablet/.
[6] “Gılgamış Destanı,” Neferkamın Anu, erişim ekim 20, 2012,
http://neferkaminanu.wordpress.com/2012/02/16/gilgamis-destani/.
[7] “Gılgamış Destanı,” agy.
[8] “Gılgamış Destanı,” agy.
KAYNAKÇA:
1) Necatigil, Behçet. 100 Soruda Mitologya. İstanbul: Simurg Kitabevi, 1978.
2) Angelfire. “Doğu Anadolu’nun Türklüğü.” Erişim Ekim 19, 2012.
http://www.angelfire.com/tn3/tahir/trk29ua.html.
3) Yeniden Ergenekon. “Gılgamış Destanı.” Erişim Ekim 19, 2012.
http://www.yenidenergenekon.com/gilgamis-destani-10tablet/.
http://www.yenidenergenekon.com/gilgamis-destani-2tablet/.
4) Neferkamın Anu. “Gılgamış Destanı.” Erişim Ekim 20, 2012.
http://neferkaminanu.wordpress.com/2012/02/16/gilgamis-destani/.